GÜN GELECEK

Gün gelecek içini çeke çeke “Benim için her şeyi yapardı” diyeceksin. Ama o zaman ben olmayacağım.

Bir insanın yaşayabileceği en kötü duygu nedir? İhanet, nefret edilmek, aldatılmak...

Peki ya bunların üçünü de yaşıyorsa bir insan?

Aldatıldığımı öğreneli fiilen henüz 24 saat bile olmamıştı.

9 senelik evlilik. 3 yılı sevgili, ortada 5 yaşında bir çocuk.

Hissiz hissediyorum. Hayatıma bu kadar işlemişken onsuz bir hayat düşünemiyorum.

Onun yüzünden kimseye alışmak istemiyorum artık. Çünkü O, beni dünyada güzel şeylerin olabileceğine inandırıp bugün o dünyayı yerle bir etmişti.

İlk başta inanamadım. Ciddi anlamda gözlerimin yanlış gördüğünü düşünmüştüm. Hani derler ya insan aldatıldığını öğrendiğinde, hele hele bunu gözleriyle gördüğünde vurur, kırar, bağırır, parçalar diye. Öyle olmuyormuş.

Öğlen şahit olduğum olaydan sonra nasıl eve geldiğimi hatırlamıyorum bile. Sanki o anlar hafızamdan silinmiş gibi. Belki de anlık şaşkınlıktan dolayı beynim bunları kaydetmiyor.

Bekliyordum.

Akşam olduğunda her zamanki gibi eve geldi. Topuklu ayakkabılarını çıkardı ve montunu portmantoya astı. Kapının kenarına yaslanmış hareketlerini izliyordum. Atkısını çıkarırken bakışlarımız kesişti. Herhangi bir duygu yoktu gözlerinde. Bir şey belli etmedim. Öğrendiğimi öğrendiğini düşünüyordum. Bendeki bu durgunluğu sorgulamasını istiyordum. Sormak istedim ona.

Eğer alacağım cevaptan korkmasaydım ona soracaktım.

Ama korktum. Hangi insan korkmazdı ki? “Evet, seni aldatıyorum.” cevabından kim korkmazdı? Hele ki bunu söyleyecek olan kişiyi siz can yoldaşınız biliyorsanız.

Üstünü değiştireceğini söyleyip üst kata çıktı. Başımı sallayıp salona doğru ilerledim. Bu gece her şeyi konuşacaktım. Üstümdeki bu sakinliği ben bile garipsiyordum. Duygularımı mı kaybetmiştim? İnsan bir yerden sonra çektiği acıyı hissetmiyor muydu?

Miniğimi düşündüm. Elif’imi... Biricik kızım. Büyük ihtimalle şuan üst katta mışıl mışıl uyuyordu. Salondaki kanepede oturmuş Filiz’i bekliyordum. Olayın asıl karakterini.

Merdivenlerden gelen ayak sesleriyle geldiğini anladım. Başımı kaldırıp da gözlerine bile bakamadım. Bakarsam dayanamaz, ona sarılmak isterdim. Beni yakan oyken sığınacağım ilk limanın da o olması sinirimi bozuyordu.

Kapının önünde durdu. Bekledi biraz. Daha sonra yavaşça karşımdaki tekli koltuğa oturdu. İkimiz de konuşmadık bir süre. Gözlerimi kaldırıp yavaşça ona baktım. Gözleri... Gözleri aynıydı. O an anladım ki bildiğimi bilmiyordu. Her şey bir anda gelişti. Hayatım boyunca soracağımın aklımın ucundan bile geçmediği o soru dudaklarımdan döküldü.

“Beni aldatıyor musun?” Kendi sesime şaşırdım. Bu kadar üzgün ve kırgın çıkacağını tahmin etmiyordum. Gözlerindeki telaşa ve korkuya bir saniye bile kaçırmadan şahit oldum. Tahmin ediyordum büyük ihtimalle az sonra inkar edecek, beni ne kadar çok sevdiğini söyleyecekti.

Tahmin ettiğim gibi oldu. Hemen ayağa kalkıp yanıma oturdu ve ellerimi tuttu. İnkar cümlelerini sıralamaya başladı. Ellerimizde olan bakışlarımı gözlerine çevirdim. Bir an, çok kısa bir an kalbim O’nun doğru söylediğini fısıldadı bana. İnanmak istedim. Söylediklerinde bir doğruluk aradım. Zaten öyle değil miydi? Sevdiğimiz insanların her yalanında bir doğru, nefret ettiklerimizin ise doğrularında yalanlar aramaz mıydık?

Hatıralara dalıp gittim. Tanışmamızı, ona onu sevdiğimi söylemem, bana aynı şekilde karşılık vermesi, 3 yıl sevgili olarak geçirdiğimiz zaman, evlilik teklifi, düğün günümüz, hamile olduğunu söylemesi, 9 ay sonra kucağımıza aldığımız bebeğimiz.. 

Ama sonra kalbimin atışı durdu. O an, gözlerimin önüne geldi. O adamla olduğu durum kalbimin atışını durdurmaya yetti. Beynim devreye girdi bu sefer. O’nun elinden her şeyi almamı, mahkemeye başvurup Elifin vekaletini de alıp buralardan uzaklaşmak için planlar kurmaya başladı.

İnkar cümlelerini sıralamaya devam ediyordu ama sesi çok uzaklardan geliyormuş gibi hissediyordum. Zamanın akışı durmuştu. Bir an önce bu an’dan kurtulmak istiyordum.

Elleri yanaklarıma çıktı ve gözyaşlarımı silmeye başladı. Ağladığımı o an fark ettim. Yaşlarımı siliyordu. Bir zamanlar ben de onunkileri silerdim ama yüzümü ellerinden kurtarmaktan başka bir şey yapmadım. Bana dokunmasını istemiyordum. Başkasına dokunduğu ellerle bana dokunmasını istemiyordum. Midem bulanmaya başlamıştı. Gözümün içine baka baka bana yalanlar söylemesini kaldıramıyordum.

Kanepeden kalkmak için hamle yaptığımda söylediği tek bir cümleyle 36 yıllık hayatım başıma yıkıldı.

“Tamam anlatacağım.”

İşte bu kadardı onun için her şey. Anlatmaya başladı. Takip edemiyordum söylediklerini. Sanki beynimin içinde bir sürü sekme açılmış ve onun sesi hangisinden geliyor bilmiyormuş gibi hissediyorum.

Anlattı.

Dinledim.

Ama anlayamadım.

Bitmişti. Anlattı ama ben anlayamadım. Anlamak istemedim. Anlayacak bir şey yoktu ortada.

Ondan ayrılamam sanıyordum. Onsuz yaşayamam sanıyordum ama herhangi bir duygu belirtisi bile göstermedim. Ruhsuz olmama bağladı bu durumu.

Ama anlamadı ki acı bazen o kadar yüksek ve o kadar ani oluyor ki insan duygularını bile ortaya çıkartamıyor.

Zannedersem yavaş yavaş acısını hissetmeye başlayacağım. Alışkanlıklarımı değiştirmek zaman alacak ve acı verecek. Çünkü onun olmadığı bir hayatı neredeyse hatırlamıyorum bile.

Ona ihtiyacım yok ve artık görmek istemediğimden eminim.

Onu ömrümün sonuna kadar affetmeyeceğim.

                                                  Deniz Karakoyun 

                                                           16.03.2022



 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar